SOKRATES’İN BALDIRANI…
Sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin en çetrefilli meselelerinden biri olan Kürt ve/veya Terör meselesi ile ilgili her hamlesinde, “gerekirse baldıran zehri içeriz” ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadeyi en son 3 Aralık 2025 tarihinde, meclis grubunda yaptığı konuşmada yeni açılım sürecinin ülkeye "huzur ve refah" getireceğini söylerken tekrarladı.
Peki, yüzlerce zehirli bitki varken, siyasetinen zorlu anlarında, neden hep antik Yunan'ın o meşum “Baldıran Zehri” öne çıkıyor?
Bu, basit bir retorik seçim değil; kökleri felsefeye dayanan, haysiyet, inanç ve ölümüne dik duruşun Metaforudur… Çünkü Baldıran sadece bir zehir değil; aynı zamanda SOKRATES’İN son yudumudur.
Sokrates’in Baldıranı, hakikat uğruna ölümdür… Antik Yunan filozofu Sokrates (M.Ö. 469-399), ömrünün son döneminde, Atinalıların kutsallarına dokunmuş, "kâinattaki milimetrik düzeni kuran tek bir yaratıcı vardır" diyerek, çok tanrılı inancı sorgulamış ve en önemlisi gençleri düşünmeye ve sorgulamaya teşvik etmişti. Onu yargılayanlar, “gençlerin ahlakını bozduğunu” ve “tanrılarına karşı geldiğini” iddia ederek, onu ölüm cezasına çarptırdılar.
Sokrates, Atina jürisinin verdiği idam kararı karşısında, inandığı doğruyu terk etmek yerine, talebelerine dönüp o meşhur sözü söyler: "Unutmayın, ben ne ilk ne de son olacağım. Hakikati günlük hayat kaygılarının üstünde tutanların akıbeti benim gibi olacak."
Baldıran Zehri, o günden bugüne, inandığı değerler uğruna, haysiyetiyle yaşamayı seçen, anlaşılmasa dahi dik duran ve eğilmeyen insanların kullandığı bir simge haline geldi…
Günümüz siyasetinde, Sayın Cumhurbaşkanının bu Metaforu kullanması, ilk bakışta Sokrates'in fedakârlık ve dik duruş ruhuyla uyumlu gibi algılanabilir. Ancak kendisinin bu Metaforu kullanma gerekçesi, kanaatimce kritik bir konuda halkı ikna etme çabasının bir sonucudur…
Sayın Cumhurbaşkanı toplumu ikna edebilmek için bu uğurda siyasi kariyerini riske atma pahasına, en ağır bedeli ödemeye hazır olan bir lider olarak kendisini konumlandırmak istemektedir...
Ancak Sokrates’in Baldıranı ile günümüz siyasetinin Baldıranı arasında kritik bir fark var:
Sokrates’in Baldıran Zehrini içmesi, Sokrates’in bir muhalif ve sorgulayıcı olması, toplumun genel geçer doğrularına meydan okuması ve inandığı hakikatten vazgeçmemesinin sonucudur…
Günümüzde ki siyasi “baldıran zehri içilmesi” ifadesi ise muhaliflerin bastırılmaya çalışıldığı, sormanın ve sorgulamanın cezalandırıldığı bir demokrasi yönetiminin bizzat başında ki kişi tarafından söylenmektedir. 23 yıldır ülkeyi yönetenlerin halka rağmen, kritik bir konudabir karar almak için baldıran zehri içmeyi göze alacaklarını ifade etmeleri, mevcut demokrasiden (!) çok daha vahim bir duruma geçilebileceğini de işaret eder…
Elbette bu noktada, Sokrates’in bir başka uyarısı devreye giriyor...
Sokrates’in demokrasi hakkında ki uyarısı, demokrasinin ancak eğitimli, erdemli ve sorgulayan bireylerle, sağlıklı bir yönetim modeli olabileceğidir. Sokrates’in öğrencisi Platon’un “Demokrasi, cahillerin çoğunlukta olduğu bir toplumda felakete dönüşebilecek bir yönetim modeline dönüşür” sözü de, bu uyarıyı pekiştirir. Erdemli bir demokratik yönetim biçiminin ancak çoğunluğu erdemli ve ahlaklı bireylerden oluşan bir toplumla mümkün olacağı vurgulanmaktadır.
Eğer siyaset, Baldıran Zehri içmeye hazır olacak kadar yüksek bir fedakârlık gerektiriyorsa, bu zehri içecek olanın sadece lider değil; kararların sonuçlarına katlanacak olan toplumun tamamı olduğu unutulmamalıdır.
Baldıran zehrini içmek, sadece kahramanlık göstergesi olamaz; aynı zamanda hakikati arayanların, erdemli olanların ve sorgulayanların akıbeti olabilir. Siyasetçi Baldıranı içerken, halk olarak biz de Sokrates'in demokrasi uyarısını aklımızda tutmak zorundayız…
Aksi takdirde, uğruna Baldıran içilen amaçlar, Sokrates’in uyardığı gibi, erdem ve bilgelikten yoksun bir zeminde çökmeye mahkûm kalır…
Tacettin KEPENEK