Dünyanın ve Türkiye'nin dört bir yanından yükselen adaletsizlik çığlıkları, bu gök kubbede artık yeterince yankılanmıyor.
Çağımız insanı, kendisine sunulan konforun arkasına sığınarak, tarih boyunca en büyük ahlaki kusurlardan biri olan kayıtsızlığı, umursamazlığı adeta bir yaşam biçimine dönüştürdü. Oysa biz artık biliyoruz ki, en büyük kötülükler gürültülü bir nefretten değil, cehaletten ve kolektif umursamazlıktan doğar.
Kötülük, sadece kötü niyetli aktörlerin eylemlerinden ibaret değildir; aynı zamanda milyonlarca sessiz tanığın ve gözlerini kapayan çoğunluğun kolektif sağırlığından beslenir. Bu, kayıtsızlığın ahlaki iflasıdır.
Dijital Vicdanın Ucuz Gösterisi
Yeniçağda insanoğlu, ekranda veya sosyal medyada izlediği soykırım görüntülerini, ekonomik adaletsizlikleri ya da çevre felaketlerini, birer "haber bülteni bilgisi" olarak hızla tüketiyor. Birkaç saniye sonra ise kişisel kaygılarına yer açmak için bu bilgileri zihninden siliyor.
Tepki verme zorunluluğu hissettiğinde ise tepkilerini dijital bir gösteriye dönüştürüyor. Sosyal medyada atılan bir üzgünüm emojisi, bir protesto hashtag'i, vicdanı rahatlatmanın en ucuz yolu olarak kullanılıyor. İnsanlar, sanal dünyada adeta bir adalet savaşçısıyken, gerçek hayatta başını yastığa koyduğunda huzurla uyuyabilen bir canlıya dönüşüyor. Artık vicdanını dijitalize edebilen ve sorumluluğunu ekranın arkasına saklayan bir türe evirilmiş durumdayız.
Filistin ve Batı'nın Tarihsel İkiyüzlülüğü
Vicdanların dijitalize edilmesinin en acı ve en güncel örneği, Filistin’de yaşanan insanlık dramıdır. Batı dünyasının soykırıma varan olaylara topluca ve güçlü bir tepki göstermesi beklenirken, devlet yönetimlerinin konuyu bağlamından koparmaya çalıştığına şahit oluyoruz. Belki de, yine bir ikiyüzlülükle, tarihsel süreçte Yahudilere karşı işledikleri suçlardan kaynaklanan vicdani borçlarını, masum Filistin halkına ödettiriyorlar...
21. yüzyıl insanı, adeta duygusal anestezi halinde!
Türkiye'de Çarpıtılan Hakikat ve Suskunluk
Türkiye'de de iktidarın, muhalefete ve özellikle muhalif yerel yönetimlere karşı uyguladığı akıl almaz baskılar ve cezalandırmalar, toplumsal adalet duygusunu alt üst etmiş durumda. 2023 genel seçimlerinde sırf seçimi kazanabilmek için "CHP’ye verilen oylar PKK’ya gider" diyerek propaganda yapanların, bugün DEM-PKK ve kurucu önderleriyle bir masada buluşmaları, halkın kandırılmasına ve hakikatin çarpıtılmasına en bariz örnektir.
Bütün bunlara rağmen, insanların hakikati görmemek için gösterdiği gayret ve kayıtsız kalması, duygusal anestezi hali değil de, nedir?
Unutulmamalıdır ki; baskıcı rejimler ve adaletsiz sistemler, gücünü sadece zorbalıktan değil, ezilenin sesine kulak tıkayan çoğunluğun, sessiz rızasından alır.
Kayıtsızlık, hangi görüşten olursa olsun, aynı zamanda ağır bedeli olan bir tercihtir. Adaletsizlik bir yerde kök saldığında, bu kökler er ya da geç herkesin kapısına ulaşır. Kayıtsız kalmak, gerçek vicdanı, hakikati ve adaleti reddetmek demektir…
Gün gelip adaletsizliğin ateşi bizi de yakarken, dünden kalan kayıtsızlığımızın soğuk duvarları arasında yalnız başımıza kalacağız!
Onun için, güç sahiplerinin sunduğu senaryoların ötesine geçerek, somut gerçekleri sorgulamak, zor da olsa hakikati araştırmak, muhakeme etmek ve bilmek zorundayız. Sorunlar karşısında felç olmak yerine, ölçeği küçülterek etki edebileceğimiz en yakın alana odaklanmalıyız. Kısacası etrafımızda yaşanan adaletsizliklere ve haksızlıklara karşı tepki göstermeliyiz...
Unutmayalım ki; büyük bir toplumsal değişimi tetikleyen, bireylerin "küçük ama samimi" tepkileridir. Adalet, sadece büyük kahramanların işi değil; küçük dirençler gösteren, sıradan insanların kolektif eylemidir.
Tacettin KEPENEK