Hüyüklü Aşık Ali İzzet Özkan’ın yaşamına ve sanatına değinen kaynaklar vardır elbette.
Sözkonusu kaynakların kimileri Ali İzzet Özkan’ın dedelik yaptığından dolayı tutuklanmasına değinir lerken kimi kaynaklar ise bu konuya değinmezler.
Hacı Yetkin de “Anılar Anlatılar Şiirler” adlı eserinde Hüyük Köyü’nün ozanlarının yanısıra Aşık Ali İz zet Özkan’ın yaşamına ve sanatına da değinir.
Hacı Yetkin, eserinde şöyle yazar:
“… O zamanki Cumhuriyet yasalarının, bir takım dinsel faaliyetleri yasaklamasından ola cak ki; Ali İzzet 1936 yılında Sivas Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanır. Üç buçuk aylık tu tukluluktan sonra, suçsuz bulunarak serbest bırakılır.
Ali İzzet'in bizzat bana söylediğine göre, bu tutuklama olayı, köyde kendisini çekemeyen lerin ihbarı sonucu gerçekleşmiştir. Fakat bu olay onu daha da kamçılar, geliştirir ve gide rek de yazıp söylediklerinin ilgi görüp, beğeni kazanmasına neden olur. Bu durum ise oza nın iyice işten güçten elini çekmesine, rençberlikten kendisini tamamen soyutlayıp, sazını koluna takarak Anadolu'yu bir uçtan bir uca gezmesine etken olur…” (1)
Görüldüğü gibi Hacı Yetkin, Aşık Ali İzzet Özkan’ın tutuklanmasının köyde kendisini çekeme yenlerin ihbarı sonucu gerçekleşmiş olduğunu söylediği bilgisini aktarır.
Hüseyin Aygün de “0. 0. 1938 Resmiyet ve Hakikat” adlı eserinde konuya dair kimi belgele re yer verir. Bu belgeler “Gizlidir” ibareli belgelerdir ve konumuz açısından önemli bilgiler içeren belgelerdir.
Belgelerde şu bilgilere yer verilmiştir:
(2)
Belgede görüldüğü gibi yapılan sorgularda dedelik ettikleri anlaşılan Şarkışlanın Hüyük köyünden Me med Ali, Ali ve Veli’nin Pazarcık kazasının bazı köylerine giderek dedeliği yürüttükleri bilgisi aktarılmak tadır. Belgede adı geçen Ali ise Aşık Ali İzzet Özkan’dan başkası değildir.
Ve yine belgede görüldüğü gibi Aleviler, Kürtler ve Çerkezler hakkında daima uyanık bulu nulması gerektiğinin altı çizilmiştir.
Aşık Ali İzzet Özkan’ın tutuklanma olayı ise Hacı Yetkin’in ifade ettiği gibi, Köyde kendisini çekemeyenlerin ihbarı sonucu gerçekleşmiş bir olay değil, tersine gizli bir takibin sonucu dur.
Burada Posta Gazetesinde yayınlanan Veliyettin Ulusoy söyleşisinin şu kısmını da aktarmak yarar var:
“… Veliyettin Çelebi ile Atatürk arasında yakın bir ilişki olmasına karşın Cumhuriyet döneminde Alevi - Bektaşilere yönelik baskılar yadsınamaz. Kraldan fazla kralcı olan o dönemdeki mülkü amirlerin ma rifeti olabilir. Belki de yeni kurulan bir cumhuriyetin çok dikkatli olmak zorunda olduğunun dışa akta rımıdır. Tekke ve zaviyelerin kaldırılmasıyla ilgili yasa çıktığında, yüzyıllardır süregelen adet, gele nek ve inancın bugünden yarına birdenbire ortadan kaldırılması da mümkün değildir.
Ayrıca Osmanlı döneminde de Alevi - Bektaşilere baskı uygulanmış, 1826 da II. Mahmut, Yeniçeri kış lalarını topa tuttuğunda ve Yeniçerileri kaldırdığında tüm Alevi - Bektaşi dergâh mensuplarını idam ettirmiş veya sürgün etmiştir. O zaman Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda postnişin olan Hamdullah Çele bi, Kırşehir şeriat mahkemesinde idamla yargılanıyor ve sonuçta Amasya’ya sürgün ediliyor. Dergâhın avlusuna bir cami yaptırılıyor ve Nakşibendî şeyhleri dergâha gönderiliyor. Amaç bu sapık inanç men suplarını(!) İslam’a döndürmek. Bu ters tepiyor, Nakşî şeyhlerinden birisi Alevi-Bektaşi oluyor. Bu ai le halen Hacıbektaş ilçesinde ikamet ediyor. (Hamdullah Çelebi’nin Kırşehir şeriat mahkemesinde i damla yargılanmasıyla ilgili mahkeme tutanakları Yunus Koçak ve İsmail Özmen tarafından kitap hali ne getirilip yayımlandı.)
Cumhuriyete geçişle bunların hepsi bir anda bitmedi.
Özellikle ailemize yapılan baskılardan şüphesiz Atatürk’ün bilgisi yoktu.
Atatürk ve Latife Hanım ayrıldığında, Latife hanımı da takip eden bir hafiye gurubu vardı. Bundan çok bunalan Latife Hanım, durumu Atatürk’e bildirmek zorunda kalıyor. Bunun üzerine Atatürk çok sinirleniyor ve takip kalkıyor.
Aynı durum Veliyettin Çelebi dönemi için de geçerlidir diye düşünüyorum.
Veliyettin Çelebi sakin, içine kapanık birisi olduğu için durumu Mustafa Kemal’e bildirmemiş olabilir. Ya da yöneticiler tarafından gadre uğrayacağı için bildirmemiş de olabilir. Durum hiçbir zaman mer keze şikâyet edilmemiş bunu biliyoruz…”(3)
Zaten gerek Tekke ve Dergahların kapatılmasından sonra, gerek 1935’lerden sonra ve gerekse de sonraki süreçlerde de Aleviler, Bektaşiler takip edilmişlerdir.
Bedri Cumhur Doğu’nun ve Okan Kaya’nın “Kupürlerle Türkiye Basın Tarihinde Bektaşilik” adlı ortak eserlerinde, eski Gazete arşivlerinde ve Arşivlerde yer alan kimi belgelerde Alevilerin ta kip edildiklerine dair bolca veri bulunmaktadır.
Bedri Cumhur Doğu’nun ve Okan Kaya’nın “Kupürlerle Türkiye Basın Tarihinde Bektaşilik” adlı ortak eserlerinde yer alan şu gazete haberini aktarmakta yarar var:
(2)